Haberler

Bir Çuval Un

23-11-2016

Gurbet elde bir hal geldi başıma

Ağlama gözlerim Mevlam kerimdir

Derman arar iken derde düş oldum

Ağlama gözlerim Mevlam kerimdir

Huma kuşu yere düştü ölmedi

Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı

Dedim yare gidem nasip olmadı

Ağlama gözlerim Mevlam kerimdir. Pir Sultan Abdal.

Topraklarımızın her bir yeri ayrı bir gurbet hikâyesiyle doludur. Trakya’dan Kars’a, Sinop’tan Anamur’a kadar gurbetten gelip, gurbete gitmiş çok insanımız vardır.

Bu topraklar, kutlu vakıf topraklardır. Bu topraklar, hayır topraklarıdır. Bizim milletimiz vakıf millettir, hayır milletidir.

Yemez yedirir, içmez içirir, giymez giydirir. Dinimizin ve milli geleneklerimizin öğretisi budur. Bizim evlerimize gelen her kim olursa olsun, “Allah misafiridir”.

Malum ülkemizin sınırlarında ve şehirlerimizin pek çoğunda, Suriyeli mülteciler vardır. Şehirdekiler bir şekilde beslenmekte ama sınırlarımızda bekleyenlerle, sınır ötesinde ateş altında hayatta kalma sınavı veren binlerce Suriyeli, bombalar altında aç ve yoksulluk içinde kıvranmaktadırlar.

Deniz Feneri Derneği, “Bir Çuval Un” kampanyası başlattı ve şükürler olsun yardımseverlerimiz hemen harekete geçti.

Ben de dün yakınımda bulunan 10 arkadaşımdan “birer çuval un” yardımı toplayarak (Bir çuval unun fiyatı 60 TL) Deniz Feneri’ne ulaşmasını sağlayacağım.

Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi bu dünya kimse kalmayacak ve kimse de dünyadaki malı ve mülkü ile göçmeyecek, göçen de görülmemiştir.

Elbet söylediklerim bilinmeyen değil hemen hepimizin günde belki birkaç kez dile getirdiği hakikattir ama bilmek yetmiyor, esas olan gereğinin yapılmasıdır.

Biz tarım toplumuyuz, un ve bulgur başlıca temel gıdamızdır. 1940’lı yıllarda yaşanan kıtlıkta, bırakın bir çuval unu, bir avuç un bulamayanların hikâyelerini dinlemişimdir.

Evlerinde yiyecek ekmekleri, unları olmadığı için köyden köye evlilikler yapıldığını, çocukken canlı şahitlerinden duydum.

Yani yokluk nedir, yoksulluk nedir, açlık nasıl bir şeydir, bugünkü nesiller bilmeseler de dedelerimiz, büyük analarımız pek ala bilerek, görerek yaşamışlardır.

Bizim köyde de bir “Döndü ebe” vardı. Başka bir köyden bizim köyden Mustafa dede ile evlenmişti. Ne bizim köyde ne kendi köyünde kimi kimsesiz yoktu.

Dizinin dibine oturup hikâyesini dinlemeye severdim, o da gözyaşlarıyla anlatırdı.

“Ben unu bu köyde gördüm, hamurdan nasıl ekmek yapıldığını da burada belledim yavrum” diye anlatırdı.

Ne yapalım ki bu topraklar, mazlumların sığınağı, milletimiz de mazlumların hamisi durumunda. Allah bize böyle bir kader yüklemiş.

Yine dünya üzerinde mazlumluğun her çeşidini de biz görmüşüzdür.

Afganistan’dan, Yemen’e, Balkanlar’dan Doğu Türkistan’a kadar dünyanın neresinde mazlum varsa hepsinin ana vatanı burası olmuştur.

Hamdolsun, hiçbir mazlum çaresiz ve kimsesiz kalmamıştır. “Mevlam kerimdir” diye Hakk’a sığınmışızdır.

Hüseyin Öztürk / Yeni Akit - 23 Kasım 2016

Toplam