Haberler

En Fakir Zengin: Ramazan Abi

27-06-2015

Kundaktayken annesiz kalmış, fakirliğin en korkuncunu yaşamış, gençliği oradan oraya savrulmakla geçmiş bir isim o.

Kundaktayken annesiz kalmış, fakirliğin en korkuncunu yaşamış, gençliği oradan oraya savrulmakla geçmiş bir isim o. Askerde tanıştığı arkadaşı sayesinde yolu Yeşilçam’a düştükten sonra neredeyse 40 yılını burada geçiren bir emektar. Set dekoru yaparken kendini bir Ramazan programında bulan İbrahim Uğurlu’dan bahsediyoruz…

Herkes onu 'Ramazan abi' olarak tanıyor. Ramazan programı için nasıl çekim yapacaklarını bile bilmeden yola düştükleri gün 'başım üşümesin' diye dekorların arasından aldığı şapka onun ayrılmaz simgesi artık. Hikayesi, 1942 yılında Konya'nın Seydişehir ilçesine bağlı dört bir yanı dağlarla çevrili bir Yörük köyünde başlıyor.



Arazisiz ve tarıma elverişsiz bu dağ köyünün en yoksul ailesinin büyük oğlu olarak doğan 'Ramazan abi', hayatın ilk zorluğuyla dünyaya gelir gelmez karşılaşmış. Tarlada gerçekleştirdiği doğumda rahatsızlanan annesi doktor imkanlarından yoksun olduğu için en fazla iki ay dayanabilmiş ve henüz 23 yaşındayken bebeğini kundakta bırakarak vefat etmiş. Ceviz bekçiliği yapan babası, nöbetçiliğini yaptığı tarlalardan kendisine ücret olarak verilen cevizleri başka sebzelerle değiş tokuş ederek karınlarını doyursa da, bu iş onların üzerlerine giyecekleri kıyafetler almalarına yetmediği için İbrahim Uğurlu'nun çocukluğuyla ilgili olarak aklında kalan en bariz şey, elbiselerindeki yamalar ve yalın ayakları.



"BİRİ GÖRÜR DE EKMEK VERİR DİYE YAVAŞ YÜRÜYORDUM"

O günlere dair anılarını aktarırken, “Nasıl bir fakirlik yaşıyorduk ki, üzerimde kıldan yapılmış bir entari vardı, dizlerime kadar. Üzerinde belki elli almış tane farklı renklerden oluşan yamalar vardı. Ayakkabı ise çok lükstü. Yalın ayak geziyor, aç yatıyorduk. Dağlara kömür çıkarmaya giden babamın arkasından yürürken yollardan yavaş yavaş ilerliyordum, belki biri görür de ekmek verir düşüncesiyle" diyerek duygulanıyor.



İlkokul üçüncü sınıfa kadar gidebildiği eğitim hayatı, babasının şiddetinden kaçarak sığındığı annesinin köyünden dayısıyla birlikte ayrılmasıyla son bulmuş. Askere gidene kadar Konya ve İzmir'de çeşitli fabrikalarda çalışarak hayata tutunmuş. Askerlik günleri ise onu 40 yıl sürecek Yeşilçam macerasına sürüklemiş. Dublörlük yapan arkadaşının yanında kimi zaman dublörlük kimi zaman oyunculuk yapan Uğurlu, bazen gelmeyen aktörlerin yerine yedek oyuncu olmuş, bazen kendisine özel roller yazılmış. Sinema yaşamına dekor ve efekt hazırlayarak devam ederken kendisini Kanal 7'nin kurucu kadrosu arasında bulmuş. Ve bu vesileyle hayatının en önemli ve güzel yolu önünde açılmış..



"İLK YARDIMI ÖMRÜNDE İLK DEFA ORUÇ TUTAN MARKETÇİ YAPTI"

Ömrünün kalanını şekillendiren ve Deniz Feneri Derneği'ne dönüşerek milyonlara ışık tutan bu dönüm noktasını şöyle aktarıyor İbrahim Uğurlu; “1996 yılındayız, Ramazan ayı geldi. 'Bir program yapalım' dedik ama hiçbir fikrimiz yok. İstişare yaparken dedik ki, bir fakirin sofrasına iki lokma koyalım. Ama nasıl yapacağız? Kanaldan çıktık, elimizde bir mikrofon, arkamızda bir kamera.. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Kanalın yakınında alışveriş yaptığımız küçük bir market var. Uğur ile (Arslan) oraya gittik. Marketin sahibi hayatında oruç tutmamış bir adam. Tevafuk o gün oruç tutuyormuş. Açların halini mi hissetti, oruç kalbini mi yumuşattı bilemiyorum. 'Biz bu akşam bir fakirin kapısını çalıp sofrasına oturacağız. Elimiz boş gitmeyelim, destek olur musunuz' dedik. Adam ayağa kalktı ve 'Dükkan sizin' dedi. Biz öyle çekiniyoruz ki torbaya bir şeyler koymaya. Bizim elimiz neye varmıyorsa adam gelip onu torbaya atıyor, sanki bir el bizi de onu da yönlendiriyor."



Marketten ellerinde poşetlerle şaşkınlıkla çıktıktan sonraki durakları Sarıyer'de bir gecekondu mahallesi olmuş ikilinin. Ramazan ayının kış mevsimine denk geldiği o yıllarda karlara gömülmüş bir evi gözlerine kestirip çekinerek kapısını aramaya koyulmuşlar. İlk çalışlarında açılmayan kapı bir süre sonra aynı şaşkınlığı yaşayan bir kadın tarafından açılmış. İbrahim Uğurlu'yu hayatının sonuna kadar 'Ramazan abi' yapacak olan dönüm noktası da bu kapının ardında saklı..



“EVDE HİÇBİR ŞEY YOK NE YAPACAĞIM DERKEN SİZ GELDİNİZ"

Anlatmaya devam ediyor; “Kadıncağız kapıyı açtı, ellerimizde poşetler karşısında dikiliyoruz. Ne diyeceğimizi bilmiyoruz. Aklımıza 'Ramazanlık gıda' kelimesi geldi. Biz size 'Ramazanlık gıda hediye etmek istiyoruz kabul ederseniz' dedik. O sırada kadının küçük çocukları da gelmişti içerden, bizi görünce korkudan ağlama başlamışlardı. Söylediklerimizi duyunca kadın da başladı ağlamaya. 'Bu çocukların babası 15 gün önce öldü. Evde hiçbir şey yok. Ben şimdi ne yapacağım diye düşünürken siz geldiniz.. Böyle bir şey var mıydı Türkiye'de, kim kime yardım ediyor ki..' diye diye ağlıyor kadın. Şöyle bir içeri baktım, kadına baktım, kendi çocukluğum geldi aklıma. Çekildim bir köşeye başladım ağlamaya.. Haberim bile yok kameranın çektiğinden. O gece telefonları kilitlendi kanalın. Herkes yardım etmek istiyor. İşte Deniz Feneri'ni fişekleyen, o marketteki adamla bu çaresiz kadındır.."



'İYİLİK HAREKETİ' BÖYLE BAŞLADI..

O geceden sonra hayatında hiçbir şey aynı olmadı İbrahim Uğurlu'nun.. O artık kimsesizlerin, yetimlerin Ramazan abisi olup yollara düştü, 81 ilde 500'den fazla köy gezdi, bu yolculuklar sırasında defalarca hastalandı, arabaların çıkmadığı dağ yollarında taşıdığı koliler nedeniyle belinde fıtıklar oluştu ama hiçbir zorluk karşısında pes etmedi ve 20. yılını tamamladığı bu iyilik yolundan asla vazgeçmedi.



Çünkü o yıl Ramazan ayı bitti ancak 'Şehir ve Ramazan' programı bitirilemedi. Gelen yoğun yardım talepleri ve bağış yapmak isteyenlerin çokluğu programın isminin 'Deniz Feneri' olarak değişerek haftalık bir program olarak devam etmesine neden oldu. Gelen yardımları koyacak yer kalmadığı ve bir televizyon programı bu yükü kaldıramayacağı için 1998 yılında Deniz Feneri Derneği kuruldu.



“İNSANLAR FAKİRLİĞİ UNUTMUŞTU, GÖSTERDİK"

Ramazan abi, “Elimizde bir kamera ve iki poşetle düştüğümüz yolların bir derneğe dönüşüp milyonlarca mazluma dokunacak bir yardım eli olmasını asla beklemiyordum ama insanlar böyle bir şey bekliyormuş demek ki" diyor ve “Çünkü biz ekranlardan gerçek fakirliği gösterdik. İnsanlar fakirliği unutmuştu" diye devam ediyor.



“NEREDE ÖLÜRSEM ORADA BİTECEK"

“Çok zor şartlar altında 20 yıldır emek verdiniz hiç pişman oldunuz mu" sorusuna “Asla" diye cevap veren Ramazan abi, “Nasılsa ölücez, varsın bu yolda ölelim" diyor. Nereye kadar devam edecek diye sormamıza ise izin vermiyor: “Bu işin emekliliği olmaz, son nefesimi nerede verirsem bu iş orada biter." 40 yılını film setlerinde geçiren İbrahim Uğurlu, “Yeşilçam'da kalsanız ne olurdu" sorumuza, “Orada geçen otuz kırk seneme yanıyorum, keşke bu işe daha önce başlasaydım. Sinema benden çok şey aldı ama hiçbir şey vermedi. Dünyanın en güzel işini yapıyorum ben. Birini sevindirmek, bir yarasını sarmak, ona umut olmak, duasını almak. Bunlardan güzel ne olabilir" cümleleriyle karşılık veriyor.



“SON NEFESLERİNİ VEREN ANALARA EVLATLIK YAPMAK NASİP OLDU"

Kendi yardım öyküsünü “İğrenmek nedir bilmedim, Allah bildirmedi" sözleriyle özetliyor mazlumların Ramazan abisi İbrahim Uğurlu. “Kameramanların, ekibin, hatta o mahalleden insanların kokudan giremediği yerlere girdim, o insanları kucakladım, altlarını temizledim, banyoya götürdüm yıkadım, kıyafetlerini değiştirdim. Bunları yaparken de aklıma hiçbir olumsuz şey gelmedi. Son nefesini veren analara evlatlık etmek bile nasip oldu. Harika insanlarla tanıştık, binlerce çifte yuva kurduk. Bir sürü torunum var şimdi benim.." diyerek anlattığı Deniz Feneri hikayesi, aldığı sayısız hayır duası ve bin bir umutla devam ediyor Ramazan abinin.


Nuriye Çakmak, Yeni Şafak

Toplam