Çocuklar Üşümesin

21-11-2009

Erzurum dağları kar ile boran Aldı yüreğimi dert ile verem Sizde bulunmaz mı bir kurşun kalem Yazam arzuhalim yâre gönderem

Erzurum dağları kar ile boran Aldı yüreğimi dert ile verem Sizde bulunmaz mı bir kurşun kalem Yazam arzuhalim yâre gönderem Uy beni beni beni de belalım beni Satarım bu canı da alırım seni Çıkayım dağlara da kurt yesin beni Dört yanımı gurbet sardı tel ile Yaslı yaslı bayram yaptım el ile Göz göz oldu yaralarım dil ile Yaramı sarmaya derman bulamam Uy beni beni beni de belalım beni Satarım bu canı da alırım seni Çıkayım dağlara da kurt yesin beni Rahmetli dedem bu türküyü severdi. Yeğeni Şahin Erzurum'da askerlik yaparken mektuplarını bana yazdırırdı. Mektubun satırlarını, Erzurum dağları kar ile boran, üzerimde yoktur bir divit kalem sözleriyle başlatırdı. İlkokulun ilk sınıflarında okuyordum. Bizim köyün rakımı da Erzurum'unki kadar olmasa da epeyce yüksektir. Bol miktarda çetin kış görüntüleri vardır çocukluk yıllarına dair hatıralarım arasında. Bizim dağlar da kar ile boran idi ama biz tel örgü içerisinde değil, evimizde sıcak sobanın başında idik. Asker Şahin gibi gurbette değildik üstelik. Mektubu kaleme alan ben mutluydum çünkü üzerimde bir divit kalemim vardı. Mektubu divitle yazardım. Zira o yıllarda güzel yazı derslerinde divitle el yazısı yazardık. Kuruyan divitimi mürekkep şişesine batırıp çekinceye kadar dedem yeni bir cümle hazırlardı. Mektubun sonunda gözlerinden öperim ile birlikte kestane kebap, acele cevap beklerim ifadesi mutlaka yer alırdı. Şahin askerliği bitirdi, döndü. Gariban bir hayatı vardı onun. Köyün yoksullarından idi. Başka bir köyden, kendisi gibi fakir bir ailenin kızı ile evlendirdiler onu. Köyde imkânlar kısıtlıydı. Şahin şehre çalışmaya gitti. Şehrin merkezinde bulunan Saat Kulesi'nin yanı başı amele meydanı/pazarı idi. İş arayanlar günışığı ile birlikte orada toplanır, iş vermek üzere kendilerini seçecek, beğenecek birilerini beklerlerdi. Birgün Şahin'in de içinde olduğu 30-40 kişilik bir amele grubu iş beklerken yukarıdan aşağıya uçarcasına gelen freni patlamış, taş yüklü bir kamyon Saat Kulesi'nin virajını alamayıp amele meydanına savruldu. Evine ekmek götürmek için bekleyen canların ocaklarına ateş düştü. 21 kişi ekmek parası hesapları yaparken ölüm meleği ile buluştu. Köyümüz ve ilimiz günlerce bu büyük acıyı konuştu. Ölenler arasında dedemin yeğeni garip Şahin de vardı. Henüz baba olamadan aramızdan ayrıldı. Karısı garip gelmişti, yüreği yanık bir şekilde kendi köyüne döndü. Ne zaman Erzurum'a gelsem ya Erzurum'u konuşmaya başlasam, dedemi, yeğeni Şahin'i ve ölüm makinesine dönen freni patlak kamyonu hatırlarım. Sarı Gelin türküsü nasıl öncelikle Erzurum'u, Azerbaycan'ı hatırlatır çoğumuza. En çok da Erzurum'la anılır. Benim için de Erzurum dağları kar ile boran, üzerimde yoktur bir divit kalem sözleri o kadar Erzurum'u düşündürür, geçmişlerimize rahmet okumama vesile olur. Erzurum'a bu kaçıncı gelişimdir, bilmiyorum. Çünkü saymıyorum. Ama ilk gelişimin 2002 yılı sonbaharında olduğunu unutmuyorum. Erzurumlular, Abdurrahman Gazi Hazretlerinin türbesini ziyaret etmeden şehri terk edenlere, Tekrar geleceksiniz ya da çocuklarınız, olmadı torunlarınız gelecek buralara. Sizin yapmadığınız ziyareti onlar yapacak. Ben Erzurum'a üçüncü defa uçmak üzere iken oradaki arkadaşları aradım, Havaalanından doğru Abdurrahman Gazi Hazretlerinin türbesine gideceğiz! dedim. Arkadaşım, Artık Erzurum'a gelmek istemiyor musunuz? diye takıldı. Ben ise, Erzurum'a tekrar tekrar gelmeyi isterim elbet ama mübarek Abdurrahman Gazi Hazretlerine daha fazla hürmetsizlik etmekten korkarım dedim. Dediğimi de yaptım. Mübareğin kabrini ziyaret iyi geldi üstelik. Benim Erzurum'a gelişlerim kesilmediği gibi çoğaldı bile. Erzurum'a ilk gelişimde çağ kebapla ilk tanıştığımız mekânda bir türkünün nağmeleri karışıyordu lokantanın kokan konan havasına. Hangi türkü idi dersiniz? Sarı Gelin. Planlı, organize bir işmiydi bu, yoksa bir tevafuk mu, anlayamadım. Bu satırları Palandöken manzaralı bir mekanda yazıyorum. Dışarıda şiddetini giderek artıran bir soğuk var. Ama henüz Erzurumlulara tesir edecek kadar kuvvetli bir soğuk yok. Erzurumlular, mevsimleri bile değiştirmişler, yerelleştirmişler. Dün bir Erzurumlu, bir çırpıda şöyle sayıverdi dört mevsimi: Kışımsı, kışımtrak, kış, şiddetli kış. Erzurum'a bütün gelişlerimin değişmeyen konu başlığı yardım idi. Bu kez de öyle oldu. Bu sefer Deniz Feneri Derneği'nin yeni bir projesinin start merasimi vardı. Başlatılan projenin adı Çocuklar Üşümesin. İlk etapta 10 000 çocuk bütün Türkiye'de giyim yardımlarına kavuşacak. Ayakkabı, kaban, pantolon, etek, çorap, eldiven, atkı, bere vs. gibi tamamı yeni giysilerden oluşan bir paketle çocuklar çok sevinecek. Hedefte ise 100 000 yavrumuzun üşümekten kurtarılması var. Çocuklarımız üşümemeli. Onlar üşürse bizim yüreğimiz donar, içimiz yanar. Bu projenin Erzurum'da uygulanmaya başlanmasını espri ile eleştirdi bir Erzurumlu, Türkiye'nin en soğuk şehri burası değil ki. Buradan daha soğuk illerimiz var dedi. Ama Erzurum kış ile anılmaya yakışıyor. Havası soğuk olsa da insanları sıcak, yürekleri sevgi dolu Erzurum insanının. Dün projenin duyurusu ile birlikte giydirilen çocuklardan birisinin üzerine kat kat giydiği eski kazak dikkatini çekmiş görevlilerin. Ona yeni edindiği kabanı beğenip beğenmediğini sormuş giyinmesine yardımcı olan görevli, çocuk şöyle özetlemiş duygularını:Abla çok beğendim bunu. Ne kadar sevindiğimi anlatamam. Benim daha önce hiç kabanım olmadı ki! Not: Deniz Feneri Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Koç Abdurrahman Gazi Hazretleri'nin türbesini ziyaret etmeden döndü İstanbul'a. Ben giderken gerekli uyarıyı yapmıştım kendisine. Ama Deniz Feneri Doğu Anadolu Temsilcisi Ali Karayılan –kasıtlı olarak- unutmuşa benziyor Ömer Beyi ziyarete götürme işini. gumuslale@gmail.com 20 Kasım 2009

Giriş Yap

Kod Gönder

Toplam