
Haberler

Kuzunun Masumluğu Kurdu Tatmin Etmiyor
14-01-2010
Yıllardır, yurt dışına yardım meselesi Kızılay´ın tekelinde iken, Kızılay´ın partnerliğini, uluslar arası anlaşmalar gereği, mı?...
Yıllardır, yurt dışına yardım meselesi Kızılay´ın tekelinde iken, Kızılay´ın partnerliğini, uluslar arası anlaşmalar gereği, Kızılhaç yapmadı mı?Yıl 2000. Afrika´nın en yoksul ülkelerinin başında gelen, peygamber dostlarının hamisi Necaşi´nin ülkesi Etiyopya (Habeşistan) açlıkla pençeleşiyor. Günde yaklaşık 1000 kişi açlıktan hayatını kaybediyor. Deniz Feneri o zamanlar yeni yeni duyuluyor ülkede. Ve bir kampanya başlıyor Deniz Feneri 'nde. Bir ay içinde yaklaşık bir milyon TL'ye yakın para toplanıyor Türk halkının yüreğinden Peygamber dostu Necaşi´nin ülkesine. O zamanlar Dernekler Kanunu çok daha sıkı. Hiçbir yardım kuruluşu kendi başına yardım götüremiyor yurt dışına. Mutlaka Kızılay ile beraber götürmesi gerekiyor. Bu durum da, toplanan yardımların götürme ve dağıtım giderlerinin artması demek. Hükümet'te Anavatan ve Demokratik Sol hükümeti var. Bülent Ecevit başbakan. Mehmet Keçeciler, Etiyopya karma ekonomik iş birliği eş başkanı. Etiyopya için toplanan paraları, araya fazla kurum sokmadan, direkt yardım olarak açlık çeken insanlara nasıl ulaştıracağımızın formülünü arıyoruz. Sağ olsunlar, dönemin bürokratları da yardımcı oluyorlar, toplanan paralar, Etiyopya büyük elçiliğinin hesabına gönderilerek, büyük elçimizin kontrolünde, gıda dağıtımı ve su kuyusu açma şeklinde kullanılıyor. Ben de bir aydan fazla bir zaman oralarda kalarak bu yardımın özellikle gıda dağıtımını organize ediyorum. Suçluysam, buralardayım. Etiyopya Deniz Feneri ´nin ilk yurt dışı çalışmasıydı. Ardından, İran, Pakistan depremleri, Açe´de tsunami gibi afet bazlı yurt dışı çalışmaları geldi. Pakistan organizasyonunun ilk kırk yedi gününde de ben vardım. Birleşmiş Milletler´in yayın organlarında, "üç yıldızlı çadırlar" diye tanımladığı çadırkenti ben kurdum Pakistan´a. Yani Deniz Feneri kurdu. Sadece Pakistan´ı saatlerce anlatabilirim, anlatacak mecra varsa. Her bir Deniz Feneri görevlisi veya yetkilisi, size saatlerce, hatta sabrınız varsa günlerce Deniz Feneri Destanını anlatabilir. Kulakları çınlasın, önceki genel başkanlarımızdan Yusuf Atalay Bey, her Deniz Feneri çalışanlarıyla karşılaştığında, "Hadi arkadaşlar, destan yazıyorsunuz, unutmayın" derdi. Gerçekten bir Deniz Feneri Destanı yazıldı bu ülkede. Ama bazı çevreler bunu hazmedemedi. Bir Pakistanlının, hava alanında "Siz ne güzel bir milletsiniz" derken, gözlerindeki ışıltılı muhabbeti görseydiniz, Deniz Feneri ´ne yapılan yok etme harekatına biraz olsun duyarsız kalmazdınız. Deniz Feneri ekibini bu kadar yalnız bırakmazdınız. Kaç gündür yapılan asılsız ve mesnetsiz saldırılara bir dost kalem çıkıp "Neler oluyor?" demedi. Paralar yurt dışına gitmiş. Evet, gitti, hem de bir miktarının gitmesinde benim de payım var. Sahi gitmemeli miydi? Pakistan´da deprem olunca, Habeşistan´da açlıktan insanlar ölünce, Açe´de tsunami olunca yardıma gitmemeli miydik? Balkanlardaki, Asya´daki soydaşlarımıza, Nijer´deki yoksulluğa el atmamalı mıydık? Sadece soruyorum bunları. Bugünlerde suçumuz yurt dışına yardım götürmek ya... Bir şey daha. Şu isnada bakın. "Paralar yoksula değil projelere gitmiş." Yahu yoksullukla mücadele projeleri kimin için yapılır? Bu projelerin içeriği nedir bir de onu yazsanız! Onu yazmazlar. Onların görevi çamuru atıp kaçmak. Bir de şu yurt dışına giden paraların kişilere değil de kuruluşlara gittiği meselesi var ki, kargalar karikatür çiziyorlar bu duruma. Yahu siz yurt dışına gittiğinizde, ticaret bile yapsanız, kendinize aynı alanda çalışan bir partner bulmaz mısınız? Doğrusu, akıllı olanı bu değil mi? Yıllardır, yurt dışına yardım meselesi Kızılay´ın tekelinde iken, Kızılay´ın partnerliğini, uluslararası anlaşmalar gereği, Kızılhaç yapmadı mı? Deniz Feneri kurulduğu günden bu yana, hep yoksullar için hayati, toplum için vazgeçilmez, kanun ve vicdan önünde de masum işler yapmıştır. Bunun aksini kimse ispat edemedi ve edemeyecek de. Ama bir başka acı olan bir gerçek daha var ki, kuzunun masumluğu, kurt için geçerli bir mazeret değildir. Kurt kuzuyu yemek isteyince, suyu kimin bulandırdığı bir anlam taşımaz. Su bulandırılır, kuzu afiyetle yenir. Kuzunun masumluğu kurdu tatmin etmez. Ama biline ki, kuzuların ahı da yerde kalmaz bir gün. Bütün bu iddialar, sadece bir yerlerde karar verilmiş bir linç kampanyasının uygulamaya konmasından başka bir şey değil. Ama biz hala, her tarafımız kan revan içinde olsa da, kardeşlerimizi bekliyoruz. Umarız vakit geç olmadan gelirler. Hamit Kunt 13 Ocak 2010