Geçmiş olsun Türkiye
Bakara Suresi 155. ayette Rabbimiz; “Andolsun, Biz sizi; biraz korkuyla (doğal ve sosyal afetler ve düşman saldırılarıyla), açlık (ve kıtlıkla) ve bir parça da mallardan, canlardan ve semerat (ürün ve evlatlar) dan noksanlaştırmakla (hastalık ve sakatlıkla) imtihan edeceğiz. Sabır (sükûnet ve teslimiyet) gösterenleri müjdele (ki, sadece onlar sevaba ve başarıya erişeceklerdir).” buyurmaktadır. Bizler bu ilahi fermana inancın gereği olarak son günlerde yaşadığımız acıların birer imtihan olduğunu düşünüyor ve milletçe bir olup kenetlenerek inşallah bu felaketleri atlatacağımızı ifade ediyoruz.
Bu vesileyle İdlib’te şehit düşen askerlerimize; Elazığ ve Malatya’da meydana gelen depremde, Van Bahçesaray’daki çığ felaketinde, Sabiha Gökçen Havaalanı’nda yaşanan uçak kazasında vefat eden tüm asker, polis, korucu, kurtarma ekibi ve vatandaşlarımıza Yüce Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara acil şifalar niyaz ediyoruz. Milletimizin başı olsun diyoruz.
Kızılay’a yapılan bir linç operasyonudur
Elazığ depremi henüz sıcaklığını korurken, AFAD ve Türk Kızılayı başta olmak suretiyle devletimizin tüm kurumları, Deniz Feneri Derneğimiz ve diğer STK’lar bölgede canla başla depremzedeler için seferber olmuşken, sosyal medya üzerinden başlatılıp, sonrasında siyasi malzeme haline getirilen, Kızılay ve Ensar Vakfı aleyhine başlatılan linç kampanyasını tel’in ediyoruz. Bu linç kampanyasını başlatıp meclis kürsülerinde dile getiren kesimleri en iyi bilen biz, Deniz Feneri olarak, üyesi bulunduğumuz TGTV’nin 05.02.2020 tarihinde ‘Kızılay’a Linç Kampanyası Yapılıyor’ başlıklı basın açıklamasının içeriğine aynen katılıyoruz. Yapılan linç kampanyasının asıl hedefinde Sayın Cumhurbaşkanımız’ın olduğundan hiçbir şüphe duymuyoruz.
Millet olarak yaşadığımız birbirini takip eden acılarımız henüz çok taze iken, acıları paylaşmak yerine, ülkemizdeki afetlere müdahale başta olmak üzere ve bütün dünyada mazluma, mağdura, yetime, yoksula el uzatan Kızılay üzerinden yeni bir linç kampanyası başlatan bu mihrakları, biz 2008 yılında Almanya istihbaratıyla, Türkiye’den medya, siyaset, emniyet ve yargı işbirliği ile ortaklaşa yürütülen “Deniz Feneri Linç Operasyonundan” gayet iyi tanıyoruz. Malum mihrakların 2008 yılındaki “Deniz Feneri Linç Operasyonunda” olduğu gibi, Kızılay üzerinden başlatılan operasyonun asıl hedefi milletimizin bu kurumlara olan teveccühünü engellemek, bu kurumlar üzerinden gayrı nizami ve gayri ahlaki siyasi mücadele alanları oluşturmaktır. Gezi Kalkışması ve 15 Temmuz gibi hareketlerle milletimize ve meşru yönetime diz çöktürmek, devletimizi ele geçirmek isteyen derin yapıların sözcülüğüne ve hâmiliğine soyunanların, Deniz Feneri, Kızılay, Ensar Vakfı başta olmak üzere bu milletin bağrından çıkan kurumlara insafsızca, bilinçli ve organize bir şekilde saldırmalarının aynı amaca yönelik olduğundan hiç şüphemiz yoktur.
2008 yılında başlatılan Deniz Feneri Linç Operasyonu sürecinde İçişleri Bakanlığı ve MASAK raporları, sonrasında verilen Takipsizlik Kararı ile masumiyeti tescil edilen Deniz Feneri’ni, sahte bilirkişi raporlarıyla mahkum etmeye çalışan zihniyet, bugün de aynı senaryoyu Kızılay üzerinden yazmakta ve oynamaktadır. Biz bu filmi daha önce seyrettik. 12 yıl önce Deniz Feneri üzerinden linç operasyonunun yürütülmesinin ana sebebi o tarihte Deniz Feneri’nin kendi alanında oluşturduğu güçlü marka değeri ve toplum nezdinde oluşturduğu güven idi. O gün Deniz Feneri üzerinden yürütülecek operasyonun toplumda güçlü karşılık bulacağı iyi hesap edilmişti. 12 yıl sonra Kızılay üzerinden yeni bir iftira kampanyası yürütülmesinin amacı, Kızılay’ın milletimiz nezdinde oluşturduğu güçlü güven olgusudur.
Geçmişte operasyonun kurgulayıcıları tarafından Deniz Feneri ile Ak Parti arasında suni bir işbirliği algısı oluşturularak, asıl hedefe Ak Parti, hükumet ve lideri olan dönemin Başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanımız konmuştur. Bugün de Kızılay’ın Cumhurbaşkanımız’ın himayelerinde bir STK olduğu olgusu kullanılarak, Kızılay üzerinden haksız ve acımasızca makamların, kurumların ve kişilerin yıpratılması hedeflenmektedir. Kızılay üzerinden üretilen, Deniz Feneri ve Ensar Vakfı’nı dahil ettikleri yalan ve iftiralarına bu millet bu kez kanmayacaktır. 2008’den başlayarak haksız, mesnetsiz, iz’ansız ve insafsızca hala Deniz Feneri’ni dillerine dolayanların, bugün de Kızılay gibi Türkiye’nin uluslararası en güçlü STK markası bir kurum üzerinden yeni bir operasyon başlatması, bizlerin doğru işler yaptığımızın ispatıdır. Onlar kötülüğü, çok şükür bizler millet olarak ve bu milletin emanetlerini taşıyan STK temsilcileri olarak iyiliği temsil ediyoruz.
Biliyoruz ki, bugün bu millet ve bu devlet, dünyadaki tüm mazlumlar için bir umuttur. Tsunaminin vurduğu Endonezyalı’nın, kıtlığın pençesindeki Somalili’nin, Bosnalı yetimin, Suriyeli mültecinin, suya hasret Çad’lının, açık hapishanede hayata tutunmaya çalışan Gazzeli’nin, başı okşanan Burkino Fasolu’nun, Yemenli çocuğun bizlerde gördüğü ilk şey göğsümüzde gururla taşıdığımız bayrağımızdır. Bizler Türkiye’nin sivil toplum kuruluşları olarak, dünyadaki bütün mazlumların milletimize bağladıkları umutlarını yaşatmak için, istikametimizi bozmadan, yanlışa sapmadan, emaneti en hassas şekilde koruyarak, samimiyetle, milletimizden aldığımız güç ve mazlumların dualarıyla var gücümüzle iyilik yolunda çalışacağımıza söz verdik.
Mazlumların dualarını almak üzere çıkmış olduğumuz bu iyilik yolculumuzu, yalan ve iftiralarla kesmeye çalışan bedhahlar iyi bilsinler ki bu kutlu yürüyüşümüz Allah’ın izniyle "Yeryüzündeki Son Muhtaca Ulaşıncaya Dek" azim ve kararlılıkla devam edecektir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur…