Yoksulun Zengin Hayali
31-01-2005
30 Ocak 2005 Turkuaz İhtiraslı zenginlerin memleketi soyduğu bir dönemde, borç içinde yüzdüğü halde hayırdan vazgeçmeyen insanların olması insanın gözünü yaşartıyor. Ankara´daki Zeki ve Emel Arslan çifti işte böyle örnek ailelerden. Fakir ailelere yardım faaliyetlerinden arta kalan vakitlerde evine gidiyor Emel hanım. Hayali, zengin olup herkese yardım etmek. Çok kişi zengin olup arabasının modelini yükseltmenin ve evini genişletmenin hayalini kurar. Bazılarının hayalini zengin olmak süslese de hesapları farklıdır. Onlar fakir fukaraya sahip çıkmanın yolunu ararlar. Emel ve Zeki Arslan çifti evlerinde fakir ve muhtaç 6 kişiyi barındırıyor. Eşiyle birlikte kirada oturan ve 150 bin YTL´nin üstünde borcu bulunan Emel Arslan, buna rağmen topladığı yiyecek ve giysileri her gün arabasıyla fakirlere dağıtıyor. Arslan´ın hayali zengin olmak; "Fakat daha büyük bir araba alıp yüzlerce kişiye yetecek yemeği her gün dağıtmak için zengin olmayı istiyorum. Bir zengin olsam büyük bir araba alacağım. Hayalim Kangoo almak. İçine en az 500 kişiye yetecek yemek sığacak; sabah çıkıp gece yarısına kadar yemek dağıtacağım. Ama şimdiki arabamla ancak 20 aileye yemek götürebiliyorum." diyor. Emel ve Zeki Arslan, günümüzde sayıları giderek azalan "vakıf insan"lardan ikisi. Zeki Bey, kamu görevlisi olduğu için konuşmuyor. Onun yerine Emel Hanım´la görüşüyoruz: "Hayatta her şey boş, zenginlik geçici bir emanet; önemli olan iyilik yapmak" düşüncesine eriştiğini belirten Arslan, evini bile ihmal etme pahasına sabahtan akşamın geç saatlerine kadar arabasıyla ya Deniz Feneri Derneği´nden aldığı yiyecekleri Ankara´nın değişik semtlerindeki fakir ve muhtaçlara dağıtıyor ya da gecekondu semtlerini dolaşarak yardım yapacağı yeni fakir ve muhtaçlar arıyor. Emel-Zeki Arslan çiftiyle, eski kitapları 250 bin liraya satarak hayatta kalmaya çalışan yaşlı Özcan Erel Demirışık için yardım arama çalışmaları sırasında tanıştık. Zeki Arslan´ın, birlikte evine gittiğimiz Demirışık´ın bakkala olan 450 milyon liralık borcunu cebinden ödediğine, ardından çikolata isteyen çocuğuna, `paramız kalmadı´ dediğine şahit olduk. Emel Arslan, daha sonra Demirışık´ın evine, benzinini, esnaftan aldığı borç parayla koyduğu arabasında yemek ve kömür taşımaya başladı. Ardından Keçiören´deki Güçsüzler Yurdu´nda hasta adam için yer ayarladı. Söyleşi talebini önce, "reklam olur, yardımımı sadece Allah bilsin yeter" diyerek reddeden Arslan, sonunda bizi evine davet etti. Mütevazı evinde biri dört kişilik bir aile, ikisi de değişik fakir ailelerden öğrenci kızlar olmak üzere tam 6 kişiyi barındıran Emel Arslan, incinebilecekleri gerekçesiyle soy isimlerini vermeden şunları anlattı: "Sultan, iki çocuğu ve eşiyle birlikte perişandı. Onları 9 yıl önce yanıma aldım. Evimizi satıp kiraya taşınmak zorunda kaldık. Sultan ve ailesini de getirip alt katıma yerleştirdim. Üniversiteli kızımız, uzak bir memleketten üniversiteyi kazanıp gelmişti. Yurt çıkmamıştı, yanıma aldım. Üç yıldır kızım gibi. Songül ise iki aydır yanımda, ortaokul üçüncü sınıfta. Babası dört yıl önce evi terk etmiş, dört kız çocuğu ve anne ortada kalmışlar. Benim ancak Songül´e bakmaya gücüm yetiyor. Diğerlerine sahip çıkacak hayırseverler vardır inşallah." Emel ve eşi Zeki Arslan, birbirlerinin ikinci eşleri. Zeki Arslan, Diyanet´te görevli. Her ikisinin de aç ve açıkta kalanlara yaptığı yardım, bulundukları çevrede adeta dillere destan olmuş. "Eşim şeker hastası ve ilgiye ihtiyacı var. Oğlum ilkokul ikide, o da ilgi istiyor. Ama ben fakir ve düşkün görünce ve duyunca duramıyorum. Günüm, gecekondu semtlerinde geçiyor." diyen Emel Arslan, yaklaşık 1 yıldır Deniz Feneri Derneği´nin gönüllüsü olarak çalışıyor. Böylece, eskiden tek başına ve sistemsiz olarak yaptığı yardımların bir düzene girdiğini belirtiyor. Hatta 5 yıl öncesine kadar araba kullanmayı dahi bilmeyen Arslan, gecekondu semtlerine daha kolay ve hızlı gidebilmek için azmedip ehliyet almış, ardından ayağını yerden kesen bir arabası olmuş. Kırmızı aracıyla gecekondu semtlerinde göründüğü anda, kendisini tanıyan fakir çocuklar hemen etrafını sarıyor. İnsanlara yardım etmeyi hayatlarının temel ilkesi yapan Arslan ailesinin, aslında kendi maddi durumları hiç de iç açıcı değil. Emel Hanım; "Bizim için söylenebilecek en doğru söz, Mekke´de dilenip Medine´de dağıtmak deyimidir." diyor. Eşinin eski hanımının boşanma davasında kazandığı tazminat ve çeşitli borçlarından dolayı yaklaşık 150 bin YTL borçları bulunduğunu söylüyor. Fakat şunu da eklemeden edemiyor: "Ben rüyaya inanırım. Güzel rüyalar görüyorum. Çok paramız olacak ve ben daha çok insana yardım götüreceğim. Eşimin eski eşinin tazminatından dolayı maaşının büyük bölümü kesiliyor." Karşısına çıkan bütün kişi ve olayları, muhtaçlara yardıma dönüştürme konusunda oldukça başarılı olan Arslan, "Belki birkaç hayırsever okur da yardım eder." diyerek, bizi Songül´ün ailesinin evine götürüyor. Buz gibi havada yanmayan bir soba ve titreyen çocuklar karşılıyor bizi. Anne; eşinin terk edişini, bir lokma ekmeğe muhtaç olduklarını, beyninde ur bulunduğunu ve temizlik işlerine gittiğinde bu nedenle düşüp bayıldığı için artık kimsenin iş vermediğini ağlayarak anlatıyor. Arslan çifti, kızlarının kazada ölümünden sonra büyük bir haksızlığa uğrayarak davalık olmuş. Kazadan sonra kızlarını yaşatabilmek için ellerindeki her şeyi satan ve perişan hale gelen aileye, Zeki Arslan´ın tanıştığı eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz yardım elini uzatmış. Diyanet Vakfı´ndan 15 milyar lira para yardımı yapılmış. Fakat yazışmalardaki bazı karışıklıklar yüzünden dolandırıcılıkla suçlanıp mahkemeye verilmişler. Emel Arslan; "Kızımın ölümünden daha çok dokundu bu olay bize." diyor.