Hacer B.


S/öz de yasta yüreği durmayan ç/ağlayan annemizle!
Ölüm:
Kalanlara onsuzluk, gidenlere sonsuzluktur!
“Enkaz, kurtarma, ses, temas, yaşam koridoru, umke, ambulansss…
Uzayıp gidebilir bu kelime dizisi, daha yüzlercesini sıralayabiliriz hepsi de birbirinden önemli olan yaşanılan afete, on ilimizi yerle bir ederken canım Türkiyemi tek yürek dimdik ayağa kaldıran depreme dair.
Afad, Kızılay, STK’lar, Mehmetcik, polis, madenciler, doktorlar, itfaiyeciler, pilotlar, uluslararası destek, belediyeler, gönüllüler, bağışçılar, yardım, tır, sıcak yemek, çay, çadır…
06 Şubat gecesini sabaha bağlamaya çalışırken zaman, 04:17 keşke dursaydı hayat o an. Teker teker bıkmadan, yorulmadan, durmadan kaybettiğimiz canları, geride kalan gözü yaşlı, nine, dede, hala, teyze, amca, dayı, abla, abi, baba, anne ille de bebekleri uyandırsam, kucaklasam, sırtlasam bin bir emekle yaptıkları, aldıkları, yuva olsun diye kurdukları yaşamlarının üzerine yıkılacak evlerden çıkartsam.”
demiştim o günlerde “yazılmayan duygular unutulur” sloganıyla kitaplarımın çıktığı yayın evimin başlattığı ve adına z/EL/z/ELE dediğimiz kitapta yer alan
“Dursaydı Zaman -04:17-“ adlı yazımın girizgahında. Az önce üzerinden yıl geçse de yüreği o anda mahpus kalmış hiç durmadan ağlayan, iki evladıyla on dört saat enkazda kalıp demek ki benden daha çok Yaradanım seviyormuş ki evladım kuş misali ona uçtu ve ben tek kanatlı yarım kaldım diyen Hacer kardeşimle konuşurken zihnimde dolandı durdu bu satırlar. Ahhh dedim ahhh keşke dursaydı zaman ve deprem sonrası tek yürek olduğumuz gibi o anda el ele koşsak yetişebilseydik binlerce yitik canımıza.
Annemiz enkazdan çıkartıldıktan sonra komşu ilde yoğun bakımla başlayıp fizik tedavi ile devam eden yaklaşık dört aylık bir hastane süreci yaşamış. Bu esnada zaten daha önce aileye pek de sahip çıkmayan eşiyle ayrılık yaşanmış ki adeta bir deprem aynı aileye iki enkaz yaşatmış.
Kardeşimizin sağlık durumu çok şükür daha iyi geriye dönüş memleketine, fizik tedavisi burada sürüyor ve tek dayanağı abisinin yerine de ona sarıldığı altı yaşındaki oğluyla depremzede diğer kardeşleri gibi baba evine sığınmış.
Daha önce temizlik firmasında çalışan Hacer Hanımın tedavim bitsin sırtımda kaldı biraz sorun onu da inşallah atlatayım Allah’ın izniyle hem yürek yangınıma su serpmek hem oğlumun eğitim vb ihtiyaçlarına yetebilmek için yine yeniden çalışacağım derken iç çekişi tüm sözleri, ifadeleri, izahları anlamsız, yetersiz ve aciz bırakıyordu.
İnşallah dedik inşallah… O vakte kadar biz destek olabilir miyiz size müsaade eder misiniz? Sorusu defalarca geldi, geldi, geldi de dilime diyemedim bir türlü ki zira o kadar kırılgan, o kadar yaralı ve bir o kadar gururlu ki.
Sonrasın da derin bir ohhh çektiren cümleler kardeşimizden geldi. Burada aç ve açıkta değilim çok şükür ama evladım için bir düzen kurmam gerek hem çok kalabalık baba ocağım ve hem de sürekli o kara gece bozuk bir film şeridi gibi takıldı kaldı sarıp sarıp başa oynuyor tekrar adeta. Ben o geceyi istesem de unutmam unutamam da bu sabiyi kurtarmam gerek.
Buldum bir ev beni durumumu bildiklerinden uygun da verecekler der demez Hacer Kardeşimiz hemen tutun dedim devamını getirmesine fırsat vermeden. Bir yıllık kirasını Deniz Fenerinin karanlıklar aydınlığa çıksın diye gönül birliği yapan bağışçıları karşılar inşallah ki sonra siz zaten çalışmaya başlarsınız Allah’ın izniyle.
Bir sessizlik oldu. Biraz da korktum doğrusu ya yanlış anlar, en hassas yanı yitirdiği evladından sebep böyle bir destek teklif edildiğini düşünürse diye ki konuşmamızın başında o konuda çok net, keskin söylemleri olmuştu. Sonra Allah onların da sizlerin de hep iyileri çıkartsın karşınıza bunu ne kadar erken yaparsam oğlum için o kadar iyi olacak ve ben üç beş aya başlarım çalışmaya.
Şimdi o taşınma hazırlıklarını yapa dursun elbette acısı çok büyük ne yapılsa dinmez lakin tam da dediği gibi diğer evladı için çifte bayrama vesile olma vakti.